• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

GÜNLÜKLER - 03 Ekim 2015

03 Ekim 2015
Pazar


GÜNLÜKLER

2 Ekim 2015 Cuma günü, eşim Semiray, kızlarım Hicran ve Ayşe ile Hilâl’in cenaze namazı için Gölbaşı Merkez Camii’ne gittik.

Daha önce de aynı camiye Hilâl’in babası, yakın dostum Hacı Duran Gökkaya’nın ve uzun yıllar birlikte çalıştığım makam şoförüm Kemal Yıldız Turan’ın cenazesi için gitmiştim.

*

Hacı Duran Gökkaya, Göksun’un Kızılcık köyünde doğmuştu.

Çoğumuz gibi yoksul ve yorucu hayatla tanışmıştı.

Zorluklar, engeller, imkânsızlıklar O’nun için sinme, içine kapanma yerine; mücadele, zorlukları yenme ve başarma azmine dönüşmüştü.

Ankara’nın zor, kavisli, kıskanç yapısına kendisini kaptırmadan, aldırmadan; elinden geldiğince fedakârlık yaparak, insanlara iyilikte bulunarak ilerlemiş; birçok kişinin imrenerek baktığı bir hayata ulaşmıştı.

En son TETAŞ Genel Müdürüydü.

Murathan, Esra, Elif ve Hilâl’in babalarıydı.

Eşi Çiğdem Hanım, en yakın destekçisi, fedakârlığın zirvesiydi.

Ölüm O'nu, hiç aksatmadan yaptığı spor sırasında, yürüyüşteyken yakalamıştı.

2013 yılının 5 Şubat’ında, kalp krizinden vefat etmişti.

Elli yedi-elli sekiz yaşlarındaydı.

*

Haberi duyan herkes, benim gibi, Hacı Duran şaka yapıyor sanmıştı, ama değildi işte.

*

Hacı Duran’ın ölümü ailesi, arkadaşları ve çevresinde derin bir etki bırakmıştı.

*

Ankara büyük bir şehirdir; kalabalıktır, kimse kimseyi tanımaz, kimsenin kimseden haberi olmaz sanılır.

Ama öyle değil.

Herkesin bir “piyasası”, bir çevresi, bir “mahallesi” var ve herkes birbirini tanır.

Kim ne yapar, kim kimlerle beraberdir, ne yer, ne içer, herkes birbirinden haberdardır.

*

Bu arada, bu yazıdan bağımsız olarak belirtmeliyim ki, Ankara’nın bir de görünmeyen tarafı var.

Bu görünmeyen tarafında olup bitenler var.

Bu tarafta öyle ilişkiler, öyle diyaloglar gelişir ki bazen, yakıştıramazsınız, anlayamazsınız.

Çevresi, mahallesi, içinde bulunduğu düşünsel iklim tamamen farklı insanların çok yakın olduklarını da görebilirsiniz.

*

Hacı Duran sık sık aklımıza geliyor, kendi içimizdeki sohbetlerde sık sık bahsi geçiyordu.

Hacı Duran’ın yokluğuna alışamamıştık.

*

Hâl böyleyken bu sırada ikinci bir şok daha geldi.

Yayaların üstüne yürüyen otobüs on iki kişinin ölümüne yol açmıştı.

Ne yazık ki bunlardan biri de Hilâl’di.

Hilâl, Hacı Duran’ın büyük kızıydı.

Öteki kardeşleri gibi O da Kurtuluş Lisesi’nden öğrencimdi.

Yaşı otuz beşine varmamıştı daha.

Dünyalar güzeli bir de kızı vardı: Ece. İlkokul ikide.

Eşi Levent’te aynı kazada yaralanmıştı.

*

Hilâl’in cenazesinde bizim çevreden epeyce insan vardı.

Hilâl’in, eşinin yakınları, akrabaları, mesai arkadaşları, kadınlar, erkekler, herkes oradaydı.

*

Namazdan sonra Hilâl’in cenazesini Gölbaşı’ndaki mezarlığa götürdük.

Babası Hacı Duran Gökkaya’nın yakınlarında toprağa verdik.

*

Definden sonra TETAŞ’ın Gölbaşı’ndaki lokalinde, Hacı Duran’ın yakınları bir araya geldik.

Erkekler, Hacı Duran’ın oğlu Murathan’a, kadınlar da eşi Çiğdem Hanım’a taziyelerini bildirdiler.

*

Her ölüm, insanda birçok çağrışımlar yaratıyor.

Kendi hesabını da koyuyor önüne.

*

Taziye sırasında aynı masada oturduğumuz, Kahramanmaraş’taki imam-hatipli yıllarımızdan beri arkadaş olduğumuz Ahmet Şirin’e dedim ki “Senden önce ölürsem, beni de Gölbaşı mezarlığına defnedin, vasiyetimdir.” Ahmet Şirin, “Kısık Vadisi” romanımı da hesaba katarak “Seni Kertmen köyüne götürelim.” dedi.

“İnsanlara eziyet olur.

Sonra çocuklarım, torunlarım hepsi Ankara’da olacak. Beni buraya defnedin.” dedim.

Ahmet, kendisiyle ilgili bir vasiyette bulunmadı.

Yalnız Süleyman Arslantaş abimiz, “Benim bir vasiyetim daha var, cenaze namazım mahalle camisinde kılınsın. Merkezî, büyük camilerde sıkıntı yaşanıyor; bazen birkaç cenaze birden kaldırılıyor, kim kimin cenazesine sahip çıkacak belli olmuyor.” dedi.

Bu, bana da mantıklı geldi.

*

Bunları ayrıntılarıyla yazarak, bir köşeye bırakmak gerektiğini düşündüm.

Ölüm ansızın geliverir çünkü ve geride kalanlar, o acı içinde panik hâlinde ne yapacaklarını bilemeyebilirler.

Geride kalanların işini kolaylaştırmak da görevimiz.

*

Önce dostum Hacı Duran Gökkaya, sonra da kızı Hilâl bize çok derin dersler vererek, kısa aralıklarla çekip gittiler aramızdan.

Mekânları cennet olsun.

Allah geride kalanlara sabır versin, yardım etsin.

 

 


Yorumlar - Yorum Yaz