• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

FRANSA, RUSYA VE İNGİLTERE PENÇESİNDE OSMANLI DEVLETİ-II

30 Ağustos 2015


FRANSA, RUSYA VE İNGİLTERE PENÇESİNDE
OSMANLI DEVLETİ-II
 
“Dünya tek bir devlet olsaydı başkenti İstanbul olurdu”

General Bonapart

 

Fransa, Osmanlının egemenlik haklarını ihlal eden davranışlarına rağmen, onu İngiliz ve Ruslardan uzaklaştırarak kendi ittifak sistemine dâhil etme emeli güdüyordu. Napolyon bu maksatla akrabası olan Korsikalı General Sebastiani’yi İstanbul’a elçi olarak göndermişti. Eğer General Sebastiani Osmanlıyla ilişkileri siyasi yollarla geliştirip, onu Fransa’nın müttefiki olmaya ikna edebilirse ne âlâ. Aksi takdirde Adriyatik sahilinde tuttuğu 25 bin kişilik orduyla Sultan’ı tehdit ederek, onu bu ittifaka ikna etmeyi planlıyordu. Napolyon görüntüde bu ordunun Sultan’ın ittifak yapmayı kabul etmesi durumunda gerektiğinde ona yardım için göndereceği ordu olduğu propagandasını yaptırıyordu. Napolyon Sebastiani ile Sultan’a gönderdiği mektubunda Lehistan’daki durumun iyileştirilmesi ve Osmanlı Devleti’nin eski devirlerdeki gibi yeniden kuvvetlenmesinden bahsederek, hem tedafüi hem de taarruzi bir ittifak öneriyordu.

Osmanlı’yı gerek iyilikle gerekse tehdit ederek bir ittifaka zorlayan Napolyon, diğer yandan da Rusya ve İngiltere ile barış yapmaya uğraşıyordu. Rusya’nın Paris elçisi aracılığıyla bir barış anlaşması yapan Fransa, bunu onaylanmak üzere Petersburg’a göndermişken; İngiltere’nin uzlaşmaz tutumu sebebiyle bu anlaşma Petersburg’da onaylanmadı. Hatta birinci ittifaktan beri Fransa ile barış halinde olan Prusya da Fransa’ya harp ilan etti.

Fransa ile Rusya’nın aralarında birçok sorunla beraber, Osmanlı topraklarının paylaşılması ya da Rusya nüfuzuna girmesi meselesi de vardı. Rusya, Balkan Hristiyanlarını Osmanlı Devletine karşı ayaklandırarak, Osmanlı Devletini Balkanlardan atmayı ve burada yaşayan Hristiyanları kendi nüfuz ve himayesi altına almayı istiyordu. Fransa ise Rusya’nın tek başına bu bölgeye hâkim olmasını siyasi ve ticari çıkarlarına aykırı buluyordu. İşte böyle bir siyasi ve askeri durumun ortasında Osmanlı Devleti Rusya- İngiltere ve Fransa kuvvetleri arasında sıkışmış kalmıştı. Bu yüzden Babıali bütün imkânlarıyla tarafsızlığını korumaya çalışıyordu. Ancak böyle bir durumdayken, askeri ve ekonomik açıdan oldukça zayıflamış bulunan Osmanlı Devleti’nin tarafsızlığını koruyabilmesi zordu.

Böyle bir ortamda İstanbul’a gelen Fransa Elçisi General Sebastiani, Osmanlı devlet ricalini Rusya ve İngiltere’den soğutup uzaklaştırmak için her tedbire başvurmaya başladı. Bu elçinin maksadı Osmanlı Devleti ile İngiltere’nin arasını açmak ve Rusya ile Osmanlı Devleti arasında bir harp vesilesi çıkarmaktı. Bunu sağlayabilirse Osmanlı Devleti’nin Fransa’ya yanaşmaktan başka çaresi kalmayacaktı.

Rusya’nın zorlamasıyla yapılan ikinci ittifak anlaşması gereğince, yedi yıllık bir süreyle atanan Eflak ve Boğdan voyvodalarından memnun olmayan Osmanlı Devleti, bu ikisinin de azledilmesi ve yerlerine daha tarafsız birilerinin atanmasını istiyor, fakat Rusya’dan çekiniyordu. Sebastiani Osmanlı Devlet ricalini bunu yapmaları durumunda Rusya’nın bir şey yapamayacağını, çünkü bunun d’Oubril Anlaşmasına(Rusya’nın onaylamadığı) aykırı olacağını, dolayısıyla Napolyon’un duruma müdahale edeceğini söyleyerek cesaretlendirmiş ve teşvik etmiştir. Dışişleri Bakanı(Reis-ül Küttap) Vasıf Efendi Sebastiani’nin söylediklerine inanmış görünerek diğer Devlet ricalini de buna ikna etti. Dolayısıyla her iki voyvodayı da azleden Babıali, yerlerine yeni voyvodalar atayarak durumu Rusya Elçisine bildirdi.

General Sebastiani voyvodaların değiştirilmesi suretiyle Rusya-Osmanlı Devleti ilişkilerinde meydana gelen gerilimi daha da artırmak için padişahla görüşmek istedi. Bu görüşmenin maksadı Rusya ve İngiltere elçilerini tahrik etmekti. Görüşmeyi haber alan Rusya ve İngiltere elçileri, Fransa elçisinin huzura kabulü ile voyvodaların anlaşma hükümlerine aykırı biçimde değiştirilmesini birlikte değerlendirerek, bunu, Osmanlı Devletinin Fransa’ya meyletmesi olarak yorumladılar.

Bu sıralarda d’Oubril anlaşmasının Rusya tarafından onaylanmadığı haberi de İstanbul’a erişti. Bu haber, Rusya ile Fransa’nın yeniden savaşmaya başlayacağının emaresiydi. Fransa elçisi Sebastiani aracılığıyla, o zaman hem Osmanlı Devleti ile sınır komşusu olan Lehistan üzerinden, hem de Lehistan’ın güneyinde bulunan Buğdan üzerinden Rusya’ya yaklaşmak maksadıyla Osmanlı Devletine hem tedafüi, hem de taarruzi bir gizli ittifak anlaşması yapmayı ve Osmanlı Devleti’ne de Eflak ve Buğdan üstündeki haklarını korumayı teklif ediyordu.

Sebastiani İstanbul’da ortamı karıştırmak için elinden geleni ardına koymuyordu. Bu maksatla önce Osmanlı-Rus ittifak anlaşmasına göre Rusya gemilerinin ve askeri mühimmatının boğazlar üzerinden Karadeniz’den Akdeniz’e geçmesinin tarafsızlığa aykırı olduğunu iddia etti. Babıali’nin bu iddiayı ciddiye almayarak duymazdan gelmesi üzerine bu kez de, Rusya gemilerinin boğazlardan geçirilmesine karşılık olarak, Dalmaçya’da bekletilen 25 bin kişilik ordularının Osmanlı ülkesinden Tuna Yalısı- Eflak ve Boğdan üzerinden Lehistan’a geçirilmesine izin verilmesi gerektiğini ileri sürdü.

Fransızların bu talebini Rus elçine bildirerek bir orta yol arayan Babıali Rus elçisinin gazabını üzerine çekti. Rus elçisi doğrudan Rusya’nın istilasına yönelik böyle bir talebi kendilerine bildirme aymazlığında bulunan Babıali’ye karşı küstah bir dille, voyvodaların anlaşmalara aykırı olarak azledilmelerini tanımadıklarını ve tekrar yerlerine iade edilmelerini, aksi takdirde memurlarıyla birlikte ülkeyi terk ederek bütün ilişkileri keseceğini bildirdi.

Bu şekilde iki kuvvet arasında kalarak karar verme bağımsızlığını kaybeden Osmanlı Devleti, bütün şeref ve haysiyetini ayaklar altına alarak tükürdüğünü yalamak zorunda kaldı ve eski voyvodaları görevlerine iade etti. Bu sırada Prusya ordularını mağlup ederek Berlin’e ulaşan Napolyon Sebastiani’ye gönderdiği talimatla Rusya yanlısı olan ve tekrar iade edilen Eflak ve Boğdan Voyvodalarının tekrar azlettirilmelerini istiyordu. Bu talebi yerine getiremeyeceğini bir mektupla bildiren III. Selim’e Napolyon pek bir yumuşak üslupla karşılık vererek, ona cesaret ve umut vermeye çalışmış ve gerekirse Dalmaçya’daki ordusuyla yardımına koşacağını vadetmiştir.

Böylece hem Rusya hem de Fransa ile ilişkilerde yakalanan nispeten mutedil durum, boğazlardan Rus gemilerinin geçişine izin verilmemesi yüzünden yerini kısa sürede yine gerilimli bir ortama bıraktı. İşte böylesine dalgalı bir denge ortamında Osmanlı Devleti İngiltere, Rusya ve Fransa arasında bir tür cambazlık yaparak varlığını korumaya çabalıyordu.

Fransızlarla Osmanlıların müttefik olarak Lehistan’a doğru hareketlerinin önünü almak isteyen Rusya, General Mihelson komutasında 60 bin kişilik bir orduyu savaş bile ilan etmeden 16 Kasım 1806’da harekete geçirdiler. Bu ordunun maksadı Dinyester ve Tuna nehirleri üzerindeki Osmanlı kalelerini ele geçirerek Eflak ve Boğdan’ı zapt etmek, böylece, Osmanlı Devleti ile Fransa kuvvetlerinin birleşmesini önlemek ve Osmanlı Devleti’ni kendi istediği gibi harekete mecbur etmekti. Rus taarruzları başladığı zaman iki devlet yalnız barış halinde değil, aynı zamanda müttefiktiler. Dokuz yıl süreyle yapılan ittifak anlaşmasının üzerinden henüz bir yıl bile geçmemişti. 

Bu sırada Varşova’da bulunan Napolyon, önemli miktarda Rus kuvvetinin kendi cephesinden ayrılarak Türklerle harbe girmiş olmasından memnun kaldı. Ayrıca Rusların Osmanlı topraklarında ilerlemelerinin Şark Meselesi çerçevesinde bir Avusturya-Rusya rekabetinin başlamasına da yol açması Napolyon’u memnun etmişti. Bazı Rus tarihçiler, bu savaşa Napolyon’un teşviki ile Osmanlıların başladığını iddia etseler de, gerçek bunun tam tersidir. Rus birlikleri Dinyester üzerindeki Bender ve Hotin kalelerine eriştiğinde ne harp sahasında ne de İstanbul’da bundan kimsenin haberi vardı. Osmanlı Devleti Rusya’ya karşı harbe hazırlanmış değildi. Rusya ile yaptığı ittifak anlaşmasına güvenerek hudut hattındaki kalelerine yeterli erzak depolamamış, yığınaklanma yapmamıştı.

Rusya’nın daha bir yıl geçmeden ittifak anlaşması yapmış olduğu bir ülkeye, hiçbir gerekçe göstermeden ve harp ilan etmeden taarruz etmesi, uluslararası ilişkilerde pek nadir görülen unutulmaz bir olaydır. Bu hadisede Rusya Osmanlı Hükümetini aldattığı gibi, Bender önüne gelen Rus komutan da, kale komutanını Napolyon’la savaşmak üzere Napoli taraflarına gitmek için padişah iradesi aldıklarını söyleyerek aldatmaya kalkmıştır. Kale Komutanı Hasan Paşa buna aldanmamış, ancak gerekli yığınaklanma yapılamadığından dolayı, hem Bender, hem de Hotin kalesi Ruslara bırakılmıştır. Mihelson ordusu Kili ve Akkerman kalelerini de hile ve oyunlarla ele geçirmesine rağmen, İsmail, İbrail ve Yergöğü kalelerinde ciddi direnişle karşılaştı ve geri püskürtüldü.

Sınırlarda savaş böyle sürerken İstanbul’da bulunan Rus elçisi, kendisinden sınırlarda meydana gelen durumla ilgili açıklama istendikçe, hiçbir şeyden haberi olmadığını, voyvodaların tekrar görevlerine iadesiyle bir sorun kalmamış olduğunu söylüyor, Osmanlı hükümetini kandırmaya devam etmeye çalışıyordu.

Mihelson ise etrafa beyannameler yayımlayarak, Sultan’ın maksadının İslam memleketlerine Fransız ordusunu davet ederek, o kuvvet sayesinde Nizamı Cedid’i icra ve tatbik ettirmek olduğunu yayıyor, böylece fitne ve fesat yaratarak halkın zihnini karıştırmaya ve sınır boylarında anarşi çıkarmaya uğraşıyordu.

Bu olaylar üzerine Osmanlı Devleti, İngiltere’nin bütün engelleme çabalarına rağmen, General Sebastiani’nin de teşvikiyle, 1806 yılı sonunda Rusya’ya karşı harp ilan etmiştir. Bu harp 1812 yılına kadar beş yıl süreyle devam etmiştir.

Napolyon, Ruslarla savaştığı sırada, Osmanlı ve İran Devletlerinin de Ruslarla savaşmasını sağlamaya çalışıyordu. Bu nedenle İran’la da bir ittifak anlaşması yapabilmek için Mirza Rıza’nın Paris’e elçi olarak gönderilmesini sağlamıştı.

Öte yandan Sultan III. Selim Napolyon’la bir ittifak yapılmasından yanaydı ancak bakanlar arasında böyle bir ittifaktan yana olmayanlar da mevcuttu. General Sebastiani ittifak anlaşmasının bir an önce imzalanması için Paris’e bir elçi gönderilmesini Babıali’ye kabul ettirdi. Rusya’nın harp bile ilan etmeden Osmanlı topraklarını istilaya kalkması ve neticeten Rusya’ya harp ilan edilmesi üzerine, Babıali, Fransa ile bir ittifak anlaşması yapılması hususundaki tutuk tavrını terk ederek, Defteremini Seyit Mehmet Emin Vahit Efendi’yi Napolyon nezdine elçi olarak tayin etti. Vahit Efendi önce Berlin’e, Napolyon’u orada bulamayınca da Varşova’ya gitti.

Burada Vahit Efendi’nin Napolyon’la ittifak anlaşması yapma teşebbüsleri akim kalmıştır. Çünkü Napolyon’un asıl maksadının, Rusya’yı harpte yendikten sonra tekrar kendi ittifak sistemine dâhil etmek olduğu, Osmanlı Devleti ile İran’ı Rusya’ya karşı kışkırtması ve sanki onlarla hem tedafüi hem de taarruzi bir ittifak yapmak istiyormuş gibi girişimlerde bulunmasının, Rusya’yı sıkıştırarak isteklerini kabul ettirmek maksadına matuf olduğu anlaşılmıştır. Bu yüzden Napolyon Osmanlı ve İran Devletlerini Rusya’ya karşı savaşa sokmak için çok çalışmakla beraber, bu ülkelerle bir ittifak anlaşması yaparak kendini bağlamak istemiyordu.

İşte bu strateji çerçevesinde Napolyon, kendisinin yumuşak ve tatlı bir üslupla yazdığı mektuplar ve Sebastiani’nin pek mahirane oyunlarıyla zaten, yumuşak huylu ve zayıf kişilikli biri olan Sultan Selim’i kendisine tamamen bağlamayı başarmıştı. Bunun sonucunda Osmanlı-Rus harbi fiilen başlamış ve önemli bir miktarda Rus kuvveti kendi cephesinden çekilerek Balkanlara sevk edilmişti. Osmanlı Devleti’nin İngiltere ile de ilişkileri bozulmuş, Osmanlı-İngiliz ittifak anlaşmasının yenilenmesi şüpheli hale gelmişti. Sonuçta kurduğu oyunu başarılı bir şekilde icra ettiği için de Vahit Efendi ile bir ittifak anlaşması yapılmasına gerek kalmamıştı.

 

(Sürecek)

Baki Kaya
Konuk Yazar