• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası

Belki çok az şey biliyoruz.
Dünya, hangi dengeler üzerinde duruyor ve Papa’nın zaman zaman kitlelere hitap ettiği bu büyük meydanın rolü nedir, ben bunu çok iyi bilmiyorum.
Bir tek gerçek var: biz Zeki Sayılır’la ikimiz, burada ve buraya yabancıyız!
Ama tanımaya çalışıyoruz.
Öğleden sonra ise, ayaklarımızın altı zonklayıncaya kadar Roma’yı dolaştık.
Roma, derin ve somut bir tarihtir.
Her an bir gladyatörle karşılaşacakmışım gibi bir duygu içindeyim.
Parke taşı döşeli ara sokaklarda, demir tekerlekli savaş arabaları niye geçmiyor, şaşıyorum.
Mızraklı, kılıçlarını kuşanmış askerler arasında gibiyim ama, modernlik ve ihtişam daha ön planda.
Bu, Roma’ya üçüncü gelişim.
İlk gelişim, 1989’daydı. Yazdı, sıcaktı.
Sicilya Adalarına da gitmiştim.
Batı ülkelerinden birine de ilk yolculuğumdu. Roma oldukça ihtişamlıydı.
Hem Roma’da, hem de Sicilya Adalarında, değişik uluslardan insanlar tanımıştım.
İkinci gelişim bir proje çalışması ziyaretiydi:
Roma’yla fazla ilgilenememiştim.
Ama bu kez Zeki Sayılır’la birlikteyiz ve bu benim için çok anlamlı.
Ne yazık ki bizde kişisel tarih yazılmıyor.
Zeki Sayılır iyi bir dosttur.
Birçok özellikleri vardır. Bunları yazmak, sonraki kuşaklara örnek olması bakımından da boynumuzun borcu olmalıdır.
Zeki Sayılır kimdir?
Ağrı’nın, ağaçsız, kupkuru Hamur İlçesi Nallıkonak dağ köyünden çıkarak; Türk filmlerinde bile anlatılamayan traji-komik serüvenlerle yatılı lise öğrenimi için Eskişehir’e, oradan burslu olarak İstanbul Teknik Üniversitesi’ne, oradan da yine burslu olarak Amerika’ya, oradan da Kanada’nın bir maden firması yöneticiliğine uzanan öyküsünü herkes bilmeli bence.
Yoksulluk, gariplik başarmaya engel değildir.
Yoksulluk, gariplik bazen başarının itici gücüdür.
Dirençli insanlar, başarılı liderlerin çoğu böylesi bir geçmişin ürünüdür.
Ve böylesi bir geçmiş, saklanmamalıdır.
Zeki Sayılır 1963 yılında bilinmeyen bir günde, Ağrı’nın Hamur İlçesi’nin Nallıkonak dağ köyünde doğdu.
Issız, ağaçsız, kupkuru bir köydü.
Taşıt girmiyordu henüz.
Yedi yaşında, seksen km. ötedeki yatılı okula götürüldü.
Sekiz yıl boyunca, her hafta sonu, yaz ve sömestr tatillerinde on dört km. yol yürüyerek köyüne gitti, geldi.
Kışın bir buçuk metre karda yürüdü; dağlarda kayboldu, başka köylere sığındı.
Çocuktu, ufacıktı, kara kuru, zayıf ve çelimsizdi.
Annesini özlüyordu en çok.
Issız dağlarda yürürken; karda, kışta, yalnız başına yürürken korkuyordu ama annesi vardı uzaklarda ve kavuşmalıydı.
Kavuşmak duygusu artırıyordu direncini insanın.
Koyunlar, tavuklar ve akşam olunca tek odaya sıralanıp yatan koca bir ailenin özlemiydi Zeki’yi yiğitleştiren.
Çocuktu ve yiğitti.
Korkuyordu ama cesurdu.
Dağlar, korkular ve yalınayak yolculuklar işte böyle pişirdi onu.
Doğunca sevinemedi kimse,
Varlığı fark edilemedi uzun zaman,
Bir küçük siyah zeytini, üç kez ısırarak yedirdi annesi.
Kediler, böcekler ve ineklerle büyüdü,
Benim gibi, bizim gibi büyüdü.
Alttan aldı sınıf arkadaşları gelince üstüne,
Kimsesiz ve arkasız büyüdü.
Açık bir kapı gibi, yıkık bir duvar gibi,
Benim gibi bizim gibi büyüdü.
Yatılı okullarda,
Evinden, buzlu saçaklardan uzaklarda;
Akşamları,
Kirli battaniyeleri çekip üstüne,
Ağladı sessizce.
Çekti kirli battaniyeyi üstüne,
Örttü dünyayı.
Bir akrep, bir yılan düştü peşine,
Dönüp bakmadı hasretin çıngıraklarına,
Unutmadı da.
Benim gibi,
Bizim gibi büyüdü.

AKŞAM, İNTEL CONTINENTAL OTEL’in Roma’ya hâkim terasında Zeki Sayılır’la bunları konuşuyoruz.
Gandi’yi, Abraham Lincoln’u, Martin Luther King’i ve daha birçok lideri konuşuyoruz.
Liderler hep olumsuz koşullardan çıkıyor.
O nedenle de, ‘krizlerin fırsat olduğu’, herkesin bildiği bir gerçek oluyor.
Roma’nın güçlü ışıkları, bağrında barınan milyonlarca insan arasından bizi seçiyor ve Roma bize göz kırpıyor.
Roma’yla dans eden, berrak bir akşamın konuğuyuz.
Roma, yutmuş yıldızları.
Zeki Sayılır hayatını anlatıyor ve ben notlar alıyorum.
Nallıkonak köyü ile gördüklerimiz arasında kaç bin yıl uzaklık vardır.
Ve işte gerçek budur.
Ve bizim çoğu kez kabullenmek istemediğimiz, savunmaya geçtiğimiz gerçek, somut bir şekilde önümüzde durmaktadır.
Biz kendi tarihimizi değil, kendi tarihimiz bizi savunabilir.
Kendi tarihimiz, bizi, birçok alanda savunuyor da.
Ama hâlâ O’na sormak istediğim çok şey var.